ÇOCUKLARLA BULUŞUYOR
MEDDAH AMCA HATAYDA...
Deprem bölgesinde yaşanan sıkıntıların ve acıların arasında çocukların çırpınışlarını gördükten sonra bir sanatçı olarak sessiz kalamazdım. Görev yaptığım MURADİYE ÖĞRETİM KURUMLARININ desteği ve Kurum mütevelli heyet başkanımız sayın Cengiz Duygulu beyin kişisel çabalarıyla küçük bir minibüsü seyyar sahne haline getirdim ve okullarımızdaki öğrencilerin hazırladığı deprem bölgesinde ki çocukları mutlu edecek hediyelerle ve ''Kocaman Geveze Kuklalar'' ile tek başına yola çıktım. Tek başına yola çıkmamın sebebi deprem bölgesinde yeme içme, barınma ve en önemlisi banyo sıkıntı yaşanıyordu ve aracın arkası malzemeler nedeniyle tıka basa doluydu ve anca kendimin sığabileceği küçük bir yer kalmıştı ve oraya bir yatak yorgan yerleştirip yola çıktım.
Rotamı çizerken önce İskenderun'dan başladım sonra Hatay, Samandağ, Osmaniye, Nurdağı, Kahramanmaraş, Elmalar Köyü, Afşin, Elbistan, Akçadağ, Malatya, Adıyaman, Gölbaşı, Pazarcık, İslahiye, Nurdağı, Gaziantep, Kırıkhan dahil şu an aklıma gelmeyen çok sayıda köy kasabada 1.5 ay boyunca günde altı, yedi ve toplamda tahmini 170 gösteri yaparak binlerce çocuğumuzun yüreğine dokundum. İki kez mecburiyetten Ankara'ya geri dönmek zorunda kaldım. Bir hafta Ankara'da kaldıktan sonra tekrar deprem bölgesine geçtim. İlk etapta enkazlar arasında, ayakta kalan sokakları dolaşarak, çocukları uygun bir alana davet ederek gösteri yapıyordum. İkinci gelişimde ise çadır kentlerde, konteyner kentlerde çok daha uygun şartlarda çocuklarımıza etkinlik yapma imkanı bulmaya başlamıştım.
İSKENDURUN VE HATAYDA GÜNLERİM NASIL GEÇİYORDU?
20 Şubat 2023 Gecesi saat 13.00 Ankara’dan yola çıktım. Depremin yaşandığı şehirler arasında adı geçen Adana’dan geçerken hafızama yer etmiş olan deprem görüntülerine rastlamadığım için İskenderun’a girdiğimde yüreğim hazırlıksız yakalandı. Şehre giriş yolu hasarlı olduğu için tek şerit halinde iskenduruna giriş yaptım ama şehri ikiye bölen yolun her iki tarafı yıkılan enkaz haline dönen evlerin molozlarıyla doluydu. Şehir merkezindeki enkazların üzerinden hazin bir çığlık sesi yükseliyordu sanki. Şehir yok olmuştu ve insanlar bir anda ortadan kaybolmuştu. Mahalle aralarında dolaşırken küçük bir çadır kentle karşılaştım ve hemen aracımı durdurdum ve sahnemi kurdum çocukları aracımın önün edavet ettim ve hiç tahmin etmediğim kadar çocuk nasıl oldu bilmiyorum ama yere serdiğim minderleri dolduruvermişti. Çocukların yüzleri gülünce şehrin üzerindeki o hazin çığlık sesi kaybolmuş ve çocukluğumun şehri İskenderun gözlerimin önünde canlanıvermişti. Şehirde iki günde 11 gösteri sergilemiştim ve gönül rahatlığıyla Hataya gidebilirdim artık.
HATAYLA KARŞILAŞTIĞIM AN…
İskenderun’dan hataya doğru yol giderken tepelerin hâkimi Belen kasabasıyla karşılaşınca depremin sadece düz ovada değil dağların tepesinde dahi büyük yıkımlara yol açtığını gördüm. Belen yol üzerine kuruluş bir kasabaydı ve gösteri yapabileceğim yer sıkıntısı yaşanıyordu. Yol üzerinde bir çocuk parkına kurulan çadırlarına arasında gösteri çağrısı yaparak yolun kenarına çocukları topladım. Aracımın arkasından geçen araçların sesleri arasında iki gösteri yaptım ve hataya doğru ilerledim.
Aman Allah’ım ekran görünenlerin tam tersi bir yıkım şehriyle karşılaştım. Allah sizi inandırsın şehir içinde gösteri yapabilmek için tam 50 dakika hem çocuk hem de uygun bir gösteri yeri aradım. En sonunda Antakya ilçesinin organize sanayisinin yıkılan işyerlerinin arasında bir çadır kent bulmuştum ve yüzümde büyük bir tebessüm oluşuverdi. Çadır kentin kapısında askerlerimiz vardı onlara durumu anlattım çocuklara moral etkinliği yapacağımı söyledim ama içeri girmeme izin vermediler. Üzülmüştüm ama yılmadım çadır kentin dışında toz toprağın arasında sahnemi açtım kilimlermi serdim minderlerimi serdim ve çocukları davet ettim. Ben çadır kente girememiştim ama çadır kentteki çocuklar yanıma gelmişti ve Hatay’ın boynu bükük hasta halini çocuk tebessümleriyle iyileştiriyordum sanki.
Şehrin içinde aracımı çekip istirahat edecek yer bulamayınca şehrin bir hayli dışına çımıştım. Sabah uyandığımda aracın arkasına yüklediğim damacana suyla yüzümü yıkardım ve bulunduğum çevrede Kızılay veya yardım kuruluşları tarafından çorba dağıtım yerlerini aradım bulamayınca yanımda getirdiğim bisküvilerle idare ettim ve şehre doğru hızla yol aldım.
Hayat Deprem bölgesinde yıkıntılar arasında koşuşturmalar sebebiyle mecburen erken başlardı. Sabah saat 09.00 gibi aracımla enkazlar arasında şehri bir önceki dolaştığım yerler hariç şehir dışında nerede çadır var nerede çocuk sayısı fazla tespit etmeye başladım. Defne ilçesi merkeze göre yıkıntıları çok fazla değildi. Defnenin arka sokaklarında enkazlar dan uzak bir yere aracımı çektim ve seyyar ses sistemimle sokakların arasında gezerek çocukların gelebileceği çadırların yoğun olduğu mıntıkanın duyurusunu yapmıştım. Ankara’dan çıkarken senin ne işin var burada başımızda onca sorun var sen yok kukla yok masal diyorsun defol diyecekler korkusu vardı ama Allah’ıma şükürler olsun hiç karşılaşmadım. Çocukla gelirken aracıma yanına geldim sahnemi kurdum ve önüne kilimleri sererken deprem mağduru yaşlı teyzeler yanıma gelip yardım etmeye çalışınca iyi ki gelmişim duygusu yüreğime soğuk su serpmişti. Minderler renkli olunca çocuklar heyecanla gelip yerlerini alıyorlardı. İlk gelişimde Hatay merkez de gösteri yapabilecek fazla bir yer bulamayınca rotamı Samandağ’a çevirdim. Samandağ’ın masmavi denizine bir yerde kurulan stadyumda çocuklara ulaşmıştım. Sonrası ver elini Kırıkhan…
DEPREM BÖLGESİNDE HAYAT ZORDU.
Her gösterimde seyirci sayısı tahmini 100 ile 200 olurdu. Bazen çok daha fazla olurdu. Gösteri bittikten sonra sahneyi ve yerdeki minderleri geri toplamak ve minibüse yerleştirmek 20 dakikamı alırdı. Sonra bir başka mahalle ya da köy kasabaya ya da şehre yolculuk başlardı. Gittiğim şehrin kasabanın durumuna göre 6 ile 7 gösteri yapardım. Akşam olduğunda ise çeşme veya tuvaletin olduğu bir yere aracımı çekerdim ve jeneratörümü çalıştırır önce ses sisteminin şarjını takardım sonra top veya balon şişirirdim ve zaten serili olan yatağıma kıvrılır yatardım. En kötüsü gece yarısı şişirdiğim balonların patlamasıyla uyanmam olurdu. Ama itiraf edeyim ilk hafta yorgunluktan gece yattığımda top patlasa uyanmaz idim. Havalar soğuduğunda yatak yorgan yetmiyordu ve içime mecburen kat kat pijamalar giyerdim. Fakat oda yetmeyince araçta getirdiğim küçük ısıtıcıyı yakmak için elektrik alabileceğim yerleri seçmeye çalıştım ilk etapta zorlandım ama çadır kentlerin yöneticilerine durumumu arz edince birkaç saat dahi olsa ısıtıcı kullanmaya başladım.
Onca sıkıntının arasında kimseden bir şey istemeden gösteriler yapıyordum, masallar anlatıyordum ve çocukların enkazlar arasına sıkışan minik yüreklerini ferahlatmaya çalışıyordum. Onca sıkıntının arasında gösteri yaptığım köylerde, çadır kentlerde insanlarımız kendileri bulamaz iken halimi görüp bazen bana sıcak bir çay yada bir bazlama vermeleri dünyanın en büyük hediyesi olurdu. Gönlü geniş insanımızın hayat mücadelesine 1.5 ay ortak olmuştum. Deprem bölgesinde aracıma yakıt bulmakta zorlanıyordum. Depremden etkilenmeyen yakın illere sırf yakıt almak için gitmek zorunda kalırdım. Hatay da olduğum zamanlar Adana'ya doğru gider yakıtı doldurur tekrar geri dönerdim. Aracım arıza yapmaması için her gece dua ederdim çünkü tamirci bulmak çok zordu. Hatay da aracımın arkalı önlü iki tekeri patlayınca lastik tamiri için 4 saat beklemek zorunda kalmıştım. Aracıyla yardıma Gelen tamirci genç ile yaptığım muhabbet hayatımın en zor anıydı. Dükkanları yıkılmış ve ailesinden sadece o ve kız kardeşi kalmıştı. Tamir aracından başka hiçbir şeyi kalmamıştı ve onca acısına rağmen o genç insanlara yardım etmek için çırpınıyordu.